Şairin, edebî sanatlar, deyimler, atasözleri, yeni tasarımlar ve özellikle de alışılmamış bağdaştırmalarla kurduğu yapılar, dilin yeni anlamlar kazanması ve genişlemesini sağlar. Alışılmamış bağdaştırmalar, günlük dilde, şiir veya düzyazıda birbiriyle renk, şekil, anlam veya işlev bakımından bağdaşmayan iki unsur arasında kurulan bağdaştırmalardır. Dilde alışılageldiğimiz “yorgun adam”, “yaşlı kadın”, “kırmızı gül” gibi bağdaştırmaları, “yorgun otobüs”, “yaşlı masa”, “gülümseyen gül” gibi alışılmadık biçimde kullanma üslubuna “alışılmamış bağdaştırma” denmektedir. Özellikle şiir dilinde, “yorgun akşam”, “kanayan gül”, “gönül evi” biçimindeki kullanımlarda, canlı tasarımlar, zengin çağrışım ve hayallerin oluşturulması amaçlanır. Bu anlatım özelliğine, Türk edebiyatında birçok şairde rastlanır. Sözgelimi, “sokak lambaları öksürüyordu” (Attilâ İlhan, Sisler Bulvarı) şeklindeki bir mısrada, lambaya insana özgü bir hususiyet atfedilmiş ve böylece okuyucu üzerinde şaşkınlık, hayret ve heyecan uyandırılmıştır. Bu da şiirin his ve heyecanı harekete geçirdiği gibi, zihnimizi alışılmışın dışında bir anlamı idrake de zorlar. “Eski bir otobüs geçti” ifadesini tabiî karşılayan zihin, “yaşlı bir otobüs geçti” ifadesinin oluşturduğu şaşkınlıkla bir anda bütün mekanizmalarıyla bu farklı tasarımı anlamaya çalışır. Şairin maddî-manevî, soyut-somut gibi unsurlarla yaptığı bağdaştırmalar, dilde ilk kez oluşturulan anlamlar olduğu için, dilin gelişmesini de sağlamaktadır. Şairlerin dildeki bu tür tasarrufları, dilin zenginleşmesine ve yeni ifade imkânları kazanmasına da vesile olmaktadır.
---
0% |